GERÇEK MÜSLÜMAN İNSANLARIN ELİNDEN VE DİLİNDEN EMİN OLDUĞU İNSANDIR  

Menü
Site Haritası

Abdullah ibn Ömer r.a

Abdullah ibn Ömer

Hz Abdullah ibn Ömer r.a dedi ki: Peygamber efendimiz s.a.v şöyle buyurdu:

مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ

''Kim bir millete benzerse onlardandır''. demiştir. Ebu Davud, Süneni Ebu Davud hadis no 4031;İmam Ahmed Hadis hasen sahihtir.

An Abdullah b Ömer r.a kale Rasülullah s.a.s:

مَنْ فَارَقَ الْجَمَاعَةَ شِبْرًا فَقَدْ خَلَعَ رِبْقَةَ الْإِسْلَامِ مِنْ عُنُقِهِ

Kim cemaaten bir karış ayrılırsa, islam ile olan bağını çözer.
Ahmed b Hanbel, el-Müsned 5/170; Beyhaki, es-Sünenül-Kübra 8/157; Hakim, Müstedrek 1/117; Heysemi, Mecmauz-Zevaid, 5/398, H nu 9116; Münavi, Künüzul-Hakaik, H nu 7650.

Hz Abdullah bin Ömer r.a dedi ki: Peygamber ensardan bir adamın üzerine geldi o kardeşine haya hakkında nasihatta bulunuyordu Peygamber efendimiz s.a.v şöyle buyurdular:

دَعْهُ فَإِنَّ الْحَيَاءَ مِنَ الْإِيمَانِ

''Onu bırak muhakkak ki, haya imandandır'' demiştir.
İmam Buhari, Sahih hadis no 24; İmam Müslim, Sahihi Müslim hadis no 59; Tirmizi, Süneni Tirmizi hadis no 2615.

Hz Abdullah ibn Ömer r.a dan peygamber efendimiz s.a.v şöyle buyurdular:

إِنَّ اللَّهَ لَا يَجْمَعُ أُمَّتِي ، أَوْ قَالَ : أُمَّةَ مُحَمَّدٍ عَلَى ضَلَالَةٍ، وَيَدُ اللَّهِ مَعَ الْجَمَاعَةِ، وَمَنْ شَذَّ شَذَّ إِلَى النَّارِ

''Muhakkak Allah c.c benim ümmetim veya dediki ümmeti muhammed s.a.v sapıklık üzere kesinlikle birleştirmeyecektir. Ve Allah c.c rahmeti cemaatle beraberdir. Kim cemaaten ayrılırsa cehenneme girer''. demiştir.
İmam Tirmizi, Süneni Tirmizi hadis no 2167; İbn Mace, Süneni İbn mace hadis no 3950; Taberani, Mücemil Kebir hadis no 13623. Tirmizi ve Tabereni İbn Ömer r.a dan İbn Mace ise Enes bin Malik r.a rivayet etmiştir. Tirmizi dediki hadis bu senedle gariptir. İbn Mace hadisi hadisi hasen hatta sahih derecesine cıkarıyor.

Hz Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ ، وَمَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أَخِيهِ كَانَ اللَّهُ فِي حَاجَتِهِ، وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللَّهُ عَنْهُ كُرْبَةً مِنْ كُرُبَاتِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ "

"Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter."
Ebû Dâvud, Edeb 46, (4893); Tirmizi, Hudud 3, (1426); Buhari, Mezaim 3, İkrah 7; Müslim, Birr 58, (2580).
Rezîn bir rivayette şunu ilave etti: "Kim, hakkı sübût buluncaya kadar mazlumla birlikte olursa, ayakların kaydığı günde Allah onun ayağını Sırat'ta sâbit kılar.

Hz İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) dedi ki: Resülullah s.a.v şöyle buyurdu:
مَنْ صَمَتَ نَجَا
"Kim susarsa kurtulur" buyurmuştur. Tirmizi, Sünen hadis no: 2438; Darimi, Sünen hadis no: 2630; İmam Ahmed, Müsned hadis no: 6302; Abd bin Humeyd, Müsned hadis no: 353.

AÇIKLAMA:
İnsanın her sözü kaydedilip yazıldığı ve kıyamet gününde her kelamdan hesap verileceği için, ahirete inananların , hesabı kolay olan hayır konuşmaları tavsiye edilmektedir. Yani, kişi konuşmak isteyince önce bir düşünmeli, söyleyeceği zarar getirmeyecekse konuşmalı, zarar getirecekse susmalıdır. Zarar getirmesi, harama, mekruha götürmesi veya fesada sebep olmasıdır. Öyle ise bu ihtimallerin bulunmayacağı veya hayrın açık ve belirgin olduğu söz söylenebilir. Hatta mübahda dahi sükut  tavsiye edilmiştir. Çünkü o da mekruh ve hatta harama müncer olabilir.

Hz İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

لَا تُكْثِرُوا الْكَلَامَ بِغَيْرِ ذِكْرِ اللَّهِ فَإِنَّ كَثْرَةَ الْكَلَامِ بِغَيْرِ ذِكْرِ اللَّهِ قَسْوَةٌ لِلْقَلْبِ ، وَإِنَّ أَبْعَدَ النَّاسِ مِنَ اللَّهِ الْقَلْبُ الْقَاسِي

"Allah'ın zikri dışında kelamı çok yapmayın. Zira, Allah'ın zikri dışında çok kelam, kalbe kasvet (katılık) verir. Şunu bilin ki, insanların Allah'a en uzak olanı kalbi  katı olanlardır."
Tirmizî, Zühd 62, (2413).  Tirmizi dedi ki: Hadis hasen garibtir.

Hz İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Meşrık cihetinden iki adam geldi ve bir hitabede bulundular. Onların beyanlarındaki güzellik herkesin hoşuna gitti. Bunun üzerine Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

إِنَّ مِنَ الْبَيَانِ لَسِحْرًا أَوْ إِنَّ بَعْضَ الْبَيَانِ لَسِحْرٌ

"Beyanın bir kısmında mutlaka bir sihir var!" buyurdular."
Buhari, Tıbb 51; Muvatta, Kelam 7, (2, 986); Ebu Davud, Edeb 94, (5007); Tirnmizî, Birr 81, (2029. Yani bazı sözler insanı sihir gibi büyüler.

AÇIKLAMA:
Aleyhissalâtu vesselâm güzel sözde insanı teşhir eden  bir güç olduğunu te'yid etmektedir. Bazı alimler, bu hadiste sözün güzelleştirilmesinin medhi ve buna teşvik olduğunu söylerken, bazıları da hadiste,  kelamı güzelleştirme özentisinin zemmedildiğini söylemiştir. En doğrusu, beyan ve güzel sözün hakta kullanılmasının memduh, batıl ve aldatmada kullanılmasının mezmum olduğudur.

İbnu Ömer'den gelen merfu bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur:

الْقَدَرِيَّةُ مَجُوسُ هَذِهِ الْأُمَّةِ إِنْ مَرِضُوا فَلَا تَعُودُوهُمْ وَإِنْ مَاتُوا فَلَا تَشْهَدُوهُمْ

Kaderiye fırkası, bu ümmetin Mecusileridir. Eğer hastalanırlarsa ziyaret etmeyin, ölürlerse cenazelerine katılmayın."
Ebu Davud, Sünnet 17, (4691).; Hakim, Müstedrek adis no: 261; Taberani, Mucemül Evsat hadis no: 2564; Beyhaki, Süneni Kebir hadis no: 19226.

 İbnu  Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

آمِرُوا النِّسَاءَ في بَنَاتِهِنَّ

"Kızları hakkında  kadınlarla istişare edin!"
Ebu Davud, Nikah 24, (2095); İmam Ahmed, Müsned hadis no: 4764; Beyhaki, Marifetüs Sünne hadis no: 3584.

İbnu Ömer (radıyallâhu anh)'den kaydettiği bir diğer rivâyette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

صَلَاةُ الْجَمَاعَةِ أَفْضَلُ مِنْ صَلَاةِ الْفَذِّ بِسَبْعٍ وَعِشْرِينَ دَرَجَةً

"Cemaatle kılınan namaz, ayrı kılınan  namazdan yirmiyedi derece üstündür." Buhari, Ezan 30, Müslim, Salât 272; İbn Hibban, Sahih hadis no: 2093; Hakim, Müstedrek, Beyhaki, Süneni Kebir.

 Nafi rahimehullah anlatıyor: "Bir adam İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'e gelerek:
"Falan kimse sana selam ediyor!" diyerek, Şamlı birisinden selam getirdi. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ):"Bana ulaştığına göre, o kimse kaderi inkar ediyormuş. Eğer o böyle bir bid'a fikre saplandı ise, sakın ona benden selam söyleme! Zîra ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işittim:

يَكُونُ فِي هَذِهِ الْأُمَّةِ أَوْ فِي أُمَّتِي الشَّكُّ مِنْهُ خَسْفٌ أَوْ مَسْخٌ أَوْ قَذْفٌ فِي أَهْلِ الْقَدَرِ

"Bu ümmette hasf (yere batırma), mesh (suret değişmesi) [ve kazf= (taş yağması)] olacak. Bu musibetler kaderi inkar edenlere gelecek."
 Ebu Davud, Sünnet 7, (4613); Tirmizî,Kader 7, (2153, 2154).

AÇIKLAMA:

1- Ebu Davud'un bir rivayetinde, İbnu Ömer'e selam gönderen Şamlı zatın, İbnu Ömer'le mektuplaşan tanış birisi olduğu belirtilir. İbnu Ömer ona şöyle yazmıştır: "Kulağıma geldiğine göre sen kader hakkında (rastgele) konuşuyormuşsun. Bundan böyle  sakın benimle mektuplaşmaya yeltenme. Zîra ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın: "Ümmetim içinden kaderi inkar eden kimseler çıkacak!" dediğini işittim."
Hadiste musibetler sayılırken bazı rivayetlerde "veya" mânasına gelen "ev" denmiştir. Alimler umumiyetle, bunu "ve" mânasına anlamışlardır.
2- Bid'ayı çeşitli vesilelerle açıkladık. Tekrar etmek gerekirse: Dinde olmadığı halde sonradan ihdas edilip, dine sokulan şeydir. Kamus'ta: "Din tamamlanmış olduktan sonra onda ihdas edilen şeydir" dendikten sonra şu açıklama yapılır: "Bid'at küfürden küçük, fıskdan  büyüktür. İlim ve amel gerektiren bir delile muhalefet eden bir bid'at "küfür"dür. Zahiren amel gerektiren bir delile muhalefet eden bid'a ise küfür değil, fakat dalalettir."
Cüncânî, et-Ta'rifat'da: "Sünnete muhalif olan fiildir. Buna bid'at denmesi, bunu söyleyen kimse, dinde örneği olmayan bir şeyi ibda (ihdas) etmesindendir" der.
3- Taş yağması diye tercüme ettiğimiz kazftan murad, Lut kavminin maruz kaldığı çeşitten bir beladır.
Yahya İbnu Ya'mur haber veriyor: "Basra'da kader üzerine ilk söz eden kimse Ma'bed el-Cühenî idi. Ben ve Humeyd İbnu Abdirrahmân el-Himyerî, hac veya umre vesîlesiyle beraberce yola çıktık. Aramızda konuşarak, Ashab'tan biriyle karşılaşmayı temenni ettik. Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri laflar hususunda soru sormaktı. Cenâb-ı Hakk, bizzat Mescid-i Nebevî'nin içinde Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)'la karşılaşmayı nasib etti.

Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından olmak üzere ikimiz
de Abdullah (radıyallahu anh)'a sokuldu. Arkadaşımın sözü bana bıraktığını tahmîn ederek, konuşmaya başladım: "Ey Ebu Abdirrahmân, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti. Bunlar Kur'ân-ı Kerîm'i okuyorlar. Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya çalışıyorlar." Onların durumlarını beyan sadedinde şunu da ilâve ettim: "Bunlar, "kader yoktur, herşey hâdistir ve Allah önceden bunları bilmez" iddiasındalar." Abdullah (radıyallahu anh):
إِذَا لَقِيتَ أُولَئِكَ فَأَخْبِرْهُمْ أنِّىِ بَرِئٌ مِنْهُمْ وَأَنَّهٌم بَرَاءٌ مِنِّى
"Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan berîyim, onlar da benden berîdirler." Abdullah İbnu Ömer sözünü yeminle de te'kîd ederek şöyle tamamladı: "Allah'a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve hepsini de hayır yolunda harcasa kadere
inanmadıkça, Allah onun hayrını kabul etmez." Buhari ve müslim

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam119
Toplam Ziyaret582559
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar35.037435.1778
Euro36.390736.5365
Saat
Hava Durumu