GERÇEK MÜSLÜMAN İNSANLARIN ELİNDEN VE DİLİNDEN EMİN OLDUĞU İNSANDIR  

Menü
Site Haritası

Hayatı


Hadis iliminde İmam Müslim'den sonra hadise bu zat kanar nazik ve zarif bir dokunan kimseye şahit olmadım. İmam Müslim bir hadis nasıl rivayet ediliri üstad ise nasıl ele alınırı ne güzel göztermiştir.






ABDULFETTAH EBU ĞUDDE (1917-1997) KISA HAYATI
 
ŞAHSİYETİ
Şewwal 1417,16 Şubat 1997 Pazar... Esefle, alemle, acıyla dolu bir gün... Bugün İslâm âleminde bir benzeri daha bulunmayan büyük bir âlimi, değerli bir zatı, kıymetli bir şahsiyeti kaybettik. Büyük muhaddis, fakûı, edîb, hatip, ilim, fıkir ve dâva adamı ,edeb, ahlâk ve fazilet timsali muhterem Abdülfettah Ebu Gudde Hocaefendi'yi kaybettik.
 
O hakikaten Peygamber vârisi olan mübarek âlimlerden biriydi. Onun şahsmda Peygamberimiz (s.a.v)'in "Alimler Peygamberlerin varisleridir" hadis-i şerifinin tecelli ettiğini görüyorduk. O Peygamber varisi bir âlimin müstesna vasıf ve hususiyetlerini taşıyordu.
Elbette Halid bin Velid gibi değerli bir sahabînin neslinden gelen bir zata yaraşan da bu idi. Allah'ın kılıcı, cesur, kahraman ve yiğit sahabinin böyle mübarek, muhterem ve mücahid torunu olacaktı. Rabbine kavuşan bu değerli âlimi, bu salih zatı, bu mübarek şahsiyeti bu duygularla rahmetle anıyor, hayatı, ilmî şahsiyeti ve eserlerini zikrederek rahmete nail olmak istiyoruz...


İsmi, Abdulfettâh b. Muhammed b. Beşîr b. Hasan el-Kureşî el-Mahzûmî el-Hâlidî’dir. Soyu Halid b. Velîd’e (r.a.) dayanmaktadır.  Doğduğunda, dokuma işi ve ticaretiyle meşgul olan babası ile dedesinin, bin
parça mal satıp çok bereketli bir gün geçirmeleri üzerine kendisine “darlıkları, sıkıntıları gideren, bereket kapılarını açan Allah Teâlâ’nın kulu” anlamına gelen Abdulfettâh ismini vermişlerdir. Künyesi Ebû Gudde’dir.

Ebû Gudde 17 Receb 1335/ 9 Mayıs 1917 günü, Suriye’nin tarihi şehirlerinden Halep’in tarihi kapılarından biri olan Bâbu’l-Hadîd’in yakınında bulunan Cübeyle mahallesindeki bir evde dünyaya geldi.  Çocukluğu ailesinin yanında geçmiştir. 8 yaşına geldiğinde dedesi onu el- Medresetü’l-Arabiyyeti’l-İslâmiyye adında özel bir okula kaydettirdi. Dördüncü sınıfa kadar buraya devam edip okuma ve yazmayı öğrendi. Daha sonra Muhammed Ali el-Hatîb’in medresesine girdi. 1936 yılında Hüsreviyye Medresesi’nde öğrenime başladı. 6 yıl burada eğitim gören Ebû Gudde, 1942 yılında mezun oldu. Bir süre daha Halep’te bazı âlimlerden özel dersler aldı.

Ardından Mısır’a gitti ve 1944 yılında el-Ezher Üniversitesi İslâm Hukuku Fakültesi’ne başladı. Osmanlı Şeyhülislâm Ders Vekili Muhammed Zâhid el-Kevserî   ile tanıştı ve O’ndan özel dersler aldı.  1948 yılında İslâm Hukuku Fakültesi’nden “âlimiyye” diploması alarak mezun oldu. Ardından aynı üniversitenin Arap Dili ve Edebiyatı Fakültesi’nde iki yıl öğretim metotları (usûlü’t-tedrîs) ihtisası yaparak 1950 yılında Pedagoji diploması aldı.

Ebû Gudde, 1950 yılında, Fâtıma Dellâl  ile evlendi. Fâtıma Dellâl, tek eşi olup kendisiyle mesut bir hayat sürdüğü bu hanımdan üçü erkek, sekizi kız olmak üzere 11 çocuğu dünyaya gelmiştir.

Eserlerinde değişik hocalardan ilim öğrenmenin faydalarına yer veren Ebû Gudde, mümkün oldukça fazla hocadan istifade etmeye gayret etmiştir. İcâzet aldıklarıyla birlikte, sayısı 183’ü bulan ilim adamlarından 120 kadarının derslerine katılmıştır. Çoğu Halep, Şam ve Mısır’da olmak üzere Hindistan, Pakistan, Kuzey Afrika vb. değişik bölgelerdeki hocalarından dersler ve icazetler almıştır Hocalarından bazıları için Hocalarını tıklayınız.

Mısır’da tahsilini tamamlayarak 1951 yılında memleketi Halep’e dönen Ebû Gudde, Halep’in ileri gelen liseleri yanında, dini eğitim yapan Şa’baniyye ve kendisinin de mezun olduğu Hüsreviyye medreselerinde 11 yıl süren müderrisliğin ardından, 1962 yılında Şam’daki Dımaşk Üniversitesi İslâm Hukuku Fakültesi’ne atandı. Dımaşk Üniversitesi’nde görev yaptığı 1962-1964 yılları arasında değişik dersler verdi. Ardından iki yıl süreyle Fakülte bünyesinde bazı idarî görevlerde bulundu.

Bu dönemde, totaliter Baas diktatörlüğünün Suriye’yi diktatörlüğe doğru götürdüğünü gören Ebû Gudde, Halep âlimlerini bir araya getirerek ortak bir cephe oluşturmak istemişse de, bu girişimi başarılı olamadı.
İslâm Hukukunun uygulanması gerektiğini savunan Ebû Gudde, dinin saygınlığını zedeleyeceğini düşündüğü bir takım girişimlere karsı sert tepki göstermesi sebebiyle, birçok ilim adamıyla birlikte, Baas Partisi iktidarınca tutuklanarak Tedmur’daki Askeri Hapishane’ye konuldu. Burada yaklaşık 11 ay süren tutukluluk döneminden sonra serbest kaldı.

1965 yılında, davet üzerine Suriye’den ayrılıp Suudi Arabistan’a giden Ebû Gudde, bilâhare İmam Muhammed İslâm Üniversitesi’ne dönüşen İslâm Hukuku ve Arap Dili fakültelerinde ders vermeye başladı.
1966 yılının yaz mevsiminde memleketine dönen Ebû Gudde bir süre sonra Suudi Arabistan’a yerleşerek yine İmam Muhammed İslâm Üniversitesi’nde önce İslâm Hukuku Fakültesi’nde, sonra Yüksek Hukuk Enstitüsü, ardından da Usûlüddîn Fakültesi’nde öğretim görevlisi (el-Üstâz el-muallim) olarak çalıştı.

Ebû Gudde, İmam Muhammed İslâm Üniversitesi’nde 23 yıl ders verdikten sonra 1988 yılında buradan ayrıldı ve Riyad’da Kral Suûd Üniversitesi’nde tedris faaliyetine devam etti. Eğitim Fakültesi’nde bir süre ders verdikten sonra, ilmî çalışmalarına daha fazla vakit ayırabilmek amacıyla kendi isteğiyle 1990 senesinde emekli oldu.

Suudi Arabistan’da görev yaptığı dönemde; aralarında Sudan, Yemen, Katar, Hindistan ve Pakistan’ın da bulunduğu değişik ülkelerdeki birçok üniversitede misafir ilim adamı olarak bulundu. Ayrıca Suriye, Irak, Fas, Yemen, Somali, Sudan, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Türkiye ile Avrupa ve Amerika kıtasındaki değişik ülkelerde, çok sayıda uluslar arası konferans ve kongrelere katıldı. Bu bağlamda Afganistan’a giderek, Rus işgaline karsı savaşan gruplar arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi için çaba harcadı.

Emeklilik sonrası kendisini yoğun bir şekilde telif ve tahkik çalışmalarına veren Ebû Gudde 17 Şubat 1997/9 Şevvâl 1417 pazar günü seher vaktinde 80 yaşında iken Riyad’da vefat etti. Mescid-i Nebevî’de kalabalık bir cemaatle cenaze namazı kılındıktan sonra vasiyet ettiği gibi Cennetü’l-bakî’ kabristanlığına defnedildi.


Mükemmel bir alim.
Günümüzde Müslüman gençlik, dört dörtlük bir İslâm âlimi görmek ve tanımak istiyor. Karşısında tarihte olduğu gibi her yönüyle mükemmel olan "hakikî âlim" görmek istiyor. Hani gençlerimiz haksız da değiller...
 
İslam alimi, ilim adamı olduğu kadar, dâvâ adamı olmalıdır. Araştırmacı ruha sahip olduğu gibi İslâmî yaşayışı ve takvasıyla da örnek olmalıdır. Hem tavizsiz bir şahsiyet, hem de itidal sahibi bir zat olmalıdır. Dünya ve ahiret dengesini kurabilen, ihlasli ve çalışkan, şuurlu ve cihad ruhlu, tek kelimeyle sahabe-i kiram misali olmalıdır. Zamanımızda böyle mükemmel İslâm âlimleri yok değil, ama sayılan az... Dün ülkemizde ve İslam âleminde böyle değerli âlimler çoktu, ama bugün geçmişe göre maalesef mahrumiyet içindeyiz. Akademisyenlerden, ilim adamlarından pekçoğu takva ve ihlastan mahrum... Takva erbabından pekçoğu ise ilmi araştırma va incelemelere pek değer vermemekte... İlimle takvayı birleştiren âlimlerimiz ise pek fazla değil... Muhterem M. Emin Saraç hocamızın derslerinde sık sık tekrar ettiği bir cümle vardır: "Siz talihsiz bir zamanda dünyaya geldiniz. Siz her şeyi nümûne olan hakikî âlimlere yetişemediniz. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Muhammed Zahid el-Kevserî Efendi, Ali Haydar Efendi, Ömer Nasuhî Efendi, Gümülcineli Mustafa Efendi, Bekir Haki Efendi, Mahmud Sami Efendi; Ali Yekta Efendi, Fuat Efendi... ve diğerleri ne mübârek zatlardı!.:
 
İşte Abdülfettah Ebu Gudde Hocaefendi kendisinde ilimle takvayı birleştiren mübarek bir âlimdi. Değerli İslam Alimi Ebu'l-Hasen en-Nedvi onun hakkında: `İlimlerdeki çeşitliliği, ilmî dirayeti isabetli görüşleri ve himmetinin yüceliği ile selef âlimlerinin hatırası, rabbani, mürebbi âlim' ifadelerini kullanmaktadır.

Hadis, Fıkıh ve Edebiyat üstadı.
İslâmi ilimlerin hemen her birinde (Hadis, Hadis Usulü, Kuran ilimleri, Fıkıh, Fıkıh Usûlü, Akaid, Tasavvuf, Arap Dili ve Edebiyatı vs.) söz sahibi idi. Ancak onun asıl ihtisas alam "Hadis ve Hadis Usulü" idi. Eserlerinin çoğu Hadis, Hadis Usulü, Cerh ve Ta'dil, Teracim gibi hadis ilimlerinde idi. O kelimenin tam anlamıyla "Muhaddis" idi. Hem de dünyada şu anda benzeri pek az bulunan muhaddislerden biriydi. Türkiye, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır, Irak, Fas, Yemen, Pakistan ve Hindistan'da kendisinden ders ve icazet aldığı yüzü aşkın hocaları arasında Muhammed Zahid el-Kevserî, Ahmed Muhammed Şakir, Abdülvehhab Buharî, Ahmed b.Sıddık el-Gumarî, Muhammed Ragıb et-Tabbah gibi muhaddisler çoğunluktaydı.
 
Ancak Üstad Ebu Gudde hadisle fıkhı birleştirmişti. Ahkam hadislerini şerh etmedeki mahareti bunun açık delili idi. Hem Hanefi, hem Şafii fıkhını tahsil etmişti. Fıkıh'ta hocaları arasında Ahmed Fehmi Ebu Sünne, Mustafa Ahmed ezzerka, Mahmud Şeltut, İsa el-Beyanuni, Muhammed Hıdır Huseyn, Yusuf ed-Dicvi gibi meşhur âlimler bulunuyordu. Hocası Mustafa ez-Zerka Ebu Gudde'nin Fıkıh istîdadını keşfetmiş ve onu Suriye'de Fıkıh Ansiklopedisi hazırlamakla görevlendirmişti. Tahkik ettiği eserler arasında fıkhî eserler önemli bir yer tutuyordu. O aynı zamanda değerli bir fıkıh ve fıkıh usûlü âlimi idi. Aliyyü'l-Kari (ö1.1014)'nin Fethu Babi'l-lnaye kitabı ile İmam Karafi (ö1.684)nin el-İlham kitabının tahkiki, üstadın fıkıhtaki üstün melekesini açıkça ortaya koymaktadır.
 
Üstad Ebu Gudde (37 yıl hizmetinde bulunan seçkin talebesi Muhammed Avvame'nin ifadesiyle): Arap Dili ve Edebiyatı'nda "hüccet" (otorite) şahsiyet idi. Sarf, Nahiv; Belagat ilimlerinde mütehassıs idi. Derin ilimle edebi kabiliyeti bir arada toplaması ile bize İmam Evzai'yi hatırlatıyordu. Kelimeleri bir edîb ve şair edasıyla yerli yerinde kullanırdı. İlmi vukufiyet ve edebi inceliklerle dolu tatlı bir hitabet üslubu vardı.
 
Alimlere hürmetkardı Abdülfettah Ebu Gudde Hocaefendi İslâm âlimlerine karşı son derece hürmetkâr, vefakâr, sonsuz takdir ve minnet duyan bir kimse idi. Zarif ilmî tenkitler dışında âlimlere hata nisbet etmekten, âlimler hakkında basit ve aşağdayıcı ifadeler kullanmaktan son derece sakınırdı. Kendisine bir defasında İmam-ı Azam'a nisbet edilen "Dar'ı-Harbde faiz alınabilir" şeklindeki ictihad hakkındaki görüşü sorulmuştu. Bu babda imameynin kavlinin tercih edildiğini söylemiş, "Bu ictihad İmam Ebû Hanîfe rahmetullahi aleyh'in bir ecir kazandığı ictihadlardandır' şeklinde latif ve mânâlı bir ifade ile cevap vermiş, müctehidlerin hata ettiklerinde bir ecre nail olacaklan gerçeğine işaret etmişti.
 
Çilekeş bir dava adamı Konuşmaları canlı ve dinamik idi. Selef Alimleri, İslam Davası, İslam Gençliği konulan en çok işlediği konulardı. Suriye parlamentosunda bir müddet milletvekili olarak bulunmuş, cesaretli tavırları, korkusuz konuşmaları, açıksözlülüğü, geniş ufku ve isabetli görüşleriyle tanınmıştı. İslâm dâvâsına ihlasla bağlılığı sebebiyle Baasçılar tarafından birçok ilim, fikir ve dâvâ adamıyla birlikte hapsedilmiş, Tedmür Hapishanesi'nde bir yıl tutuklu olmuştu. Hayatının büyük bir bölümünü (30 yılını) gurbet diyarında devamlı Suriye mercîleri tarafından takibat altında tutulma tedirginliği içerisinde geçirmiş, bir müddet Suriye Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın İrşad Başkanlığı'nı üstlenmişti. O Hasan el-Benna ideâlinin ihlaslı bir neferiydi.
Bütün bu çile ve sıkıntı dolu zor şartlar altında bile İslâm dâvâsına hizmeti canla başla yürütmüş, ilim adamliğı yanısıra fikir, dâvâ ve aksiyon adamı olarak yılmadan ve usanmadan çalışmıştı. Üstad Ebu Gudde ilmî tarafsızlığa özen gösteren, objektif ve tutarlı ifadelerle daima gerçekleri söyleyip yazan başarılı bir akademisyen, gerçek bir ilim adamı idi. Ama kendisini sadece kitaplara veren, sadece kitaba gömülen, çevresinden ve içinde bulunduğu toplumdan habersiz yaşayan biri değildi. O dünyadaki İslâmî cemaatlerle, İslâmî hareketlerle, İslâmî çalışmalarla yakından ilgilenirdi. Türkiye Müslümanları'nın son otuz yılda yeniden İslâm davasına sahip çıkmaları onu çok sevindiriyor, Türkiye'deki İslâmî, ilmi, kültürel, siyasi ve sosyal çalışmaları gönülden destekliyordu. İslami cemaatler, cemiyetler, meşrepler ve guruplar arasında yapıcı ve birleştirici görüşleri nakleder, yıkıcı ve ihtilafı körükleyici görüşlere asla itibar etmezdi. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi'nin "Düzenli olan batıl, düzensiz olan hakka galip gelir" ifadesini sık sık tekrar eder, Müslümanlar'ın savundukları gerçeklerin müesseseleşmesi, hayata geçirilmesi ve yeniden cihan hakimiyetinin kazanılması için canla başla çalışmaları gerektiğini anlatırdı. Allah mağfiret etsin. Ve ondan razı olsun. ( Amin ) 
DR. HALİL İBRAHİM KUTLAY..
 
--------------------------------------
 
 

Yorumlar - Yorum Yaz
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam114
Toplam Ziyaret582554
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar35.037435.1778
Euro36.390736.5365
Saat
Hava Durumu